Arzu Şimşek sanatçı ve iş kadını olmak için çıktığı yolda emin adımlarla ilerlerken Alsancak’taki atölyesinde kostümler dikiyor, kuklalar yapıyor. Enerjik, kendisiyle barışık, özgür bir ruh ve işine aşık bir kadın. Kendisiyle atölyesindeki kuklaların, şapkaların ve kostümlerin arasında, bankacılıktan sanatçı kimliğine, işini kurma aşamalarından İzmir’de kadın olmaya ve hayallerimize uzanan keyifli bir sohbet ettik.

Şu an karşımda yaratıcılığıyla sınır tanımayacağını bildiğim biri oturuyor. Ancak bankacılıkla başlamış iş hayatın… Nasıl oldu bu yanılsama?
Rahmetli babam beni küçüklüğümden beri “ressam kızım” diye severdi aslında. Ancak anne ve babanın gelecek kaygısı oluyor. Güzel Sanatlar Fakültesinde aç kalırım diye oraya göndermeyip Ticaret Lisesine gönderdiler beni. Ben de ikinci bir mesleğim olur diye kabul ettim.
İkinci meslek olmak için zor bir bölüm olsa gerek…
Benimle bankanın, muhasebenin ne alakası var. (Gülüyor) Eğlenceli bir lise hayatım oldu, gerisi de çok umurumda değil doğrusu. Derslerde güler, yakalanırdım. Çok tatlı bir hocamız vardı. Beni kaldırır ne anlattığını sorardı. Ben de “Bilmiyorum Hocam, çalışmadım” derdim. Ne bildiğimi sorardı. “Faturayı biliyorum” derdim. “Onu anlat o zaman” derdi; anlatırdım. Her seferinde böyle olurdu. “İyi bari sana bir konuyu öğretmişiz” diyordu.
Nasıl mezun oldun peki?
Lise sondayım, baktım ki mezun olamayacağım. Hocama mezun olmak için ne yapmam gerektiğini sordum. Ya teşekkür ya takdir almam gerektiğini söyledi. Pek tabii, mezun olacağıma hiç inanmadı. Bir hesap yaptım, teşekkür almam yetiyordu. Çalıştım, teşekkürü kaptım. Bir hafta sonra diplomamı almaya gittim, vermiyorlar. Eksik kredi vermişler bana. Takdir almam gerekiyormuş. Üniversitenin ilk basamağını kazanmış olsaydın yaz okulunda tamamlardın, dediler. Kazandım, dedim. O ince kağıttan geldi mi eve, dediler. O kadar bihaberim ki okuldan, kimse üniversiteyi kazanmış olabileceğime inanmıyor! O yaz mezun oldum.
Güzel Sanatları neden yeniden denemedin?
Güzel Sanatlara gitmek için yeniden babamla konuştuk. İstemedi. Okumuyorum o zaman, dedim. Şimdiki aklım olsa Güzel Sanatlarda diretirdim ve okurdum.
Tekstil hayatın nasıl başladı?
Babam beni bankacı yapmak istediği için bir bankada staj yapmaya başladım. Banka beni işe almak istedi, istemedim. Bir turizm şirketine santral elemanı olarak girdim. Birkaç ay çalıştıktan sonra beni finans bölümüne aldılar. Finans istemiyorum, beni illa finansçı yapacaklar. Oradan çıkıp Tekstil Araştırma Geliştirme Vakfı’nın kalıpçılık kursuna burslu olarak katıldım. Stilistlik kursunu bitirdim. Vakıf aracılığıyla bir iş bulup çalışmaya başladım.
Ancak tekstil firmalarında devam etmedin…
İhracat firmalarında yardımcı kalıpçılık ve kalıpçılık yaptım. En son firmamda artık koleksiyon hazırlıyordum. Stilistlik yapıyorum ama mutsuzum. Trendlere bağlı kalman, o yılın modasını, rengini düşünmen, firmanın isteklerini yerine getirmen gerekiyor. Maliyetler işin içine girince kumaş seçeneğin sınırlanıyor. Koleksiyonunu beğendirmek gerekiyor. Hayal gücünü baltalayan birçok şey var. Beni mutsuz edenin bunlara bağlı olarak üretim yapmak olduğunu o zaman anlamamıştım.
Seni mutlu ve mutsuz edenin ayırdına nasıl vardın?
Evlenmiştim. Hamile olduğumu öğrenince işe bir süre ara verdim. Oğlum üç yaşına gelene kadar çalışmadım. Ama evde hiç boş durmadım. Takılar yapıp satıyordum. Özgürce üretmeyi seviyordum. Bir gün oğluma televizyonda çizgi film ararken Derya Baykal’ın anonsunu gördüm. Örgü, takı ve saç aksesuarı dallarında yapılacak bir yarışma anonsu… Katılmayı düşünüp sonrasında unuttum. Bir hafta sonra yine oğluma çizgi film ararken aynı yerde aynı anonsu gördüm. Burada ilahi bir mesaj olduğunu hep düşünürüm. Sana bir şey olacaksa oluyor işte.
Derya Baykal’ın programı hayatının dönüm noktalarından biri… Nasıl gelişti bu süreç?
Aklıma bir fikir geldi. Alüminyum şofben borusundan bir saç aksesuarı yapmaya karar verdim. Eşimi arayıp bana bir metre şofben borusu almasını istedim, bir şey yapacağım! Akşam boruyu ayarladım ve kafama taktım. Eşime nasıl olduğunu sordum. Ne olduğunu sordu ama nasıl olduğu soruma çok da tatmin edici bir yanıt vermedi. Ben de yaptığım şeyi mutfakta tabakların arasına fırlattım attım. Birkaç hafta sonra annem geldi ve tabakların arasında bulduğu şey karşısında “Aaa Arzu, çok güzel bir şey bu… Ne bu?” dedi. Çok güzel ama bu ne? İstediğim tepki buydu işte. O akşam sabaha kadar çalıştım. Meğer o hafta katılım için son haftaymış. Derya Baykal’ın eline ulaşan son kolilerden benim saç aksesuarım çıkmış… Televizyonda tesadüfen yarışma birincisi olduğumu öğrendiğimde sevincimden ağladım. Benim saç aksesuarım elden ele geziyordu, çok heyecanlıydım, Türkiye genelinde bini aşkın ürün arasından benimki seçilmişti. O benim hayatımın dönüm noktası oldu. Sonrasında televizyon programları ve röportajlar geldi.
Atölyenin kurulumu nasıl oldu?
Yarışmadan kazandığım parayla makinelerimi aldım. Lohusalıktan çıkmış, özgüvenim düşükken ve çocuk büyütürken bu olay beni depresyonumdan kurtardı, tam anlamıyla kendime getirdi. Atölyem de evimde kurulmuş oldu.
Peki, takılar ve saç aksesuarları tasarlarken iş nasıl kostüm tasarlamaya dönüştü?
Oğlum üç yaşında okula başladı. Okul sahibinin yaptıklarımdan haberi oldu, kostümcüsüyle sorun yaşıyormuş, okulun kostümlerini bana yaptırdı. Yapmaya başlayınca yapmak istediğim asıl işi buldum. Çünkü benim hayal gücüm masalsıdır, fantastiktir. Sınırlamaya gelemem. Kostümdeyse sınırsız malzeme kullanabilirim. Beni kısıtlayan hiçbir şey yok! Yılsonu gösterisinde kostümler çok beğenilince üç okula daha iş yapmaya başladım. Oradan da iş büyüdü.
Sanayi Odasının projesinin işini büyütmene katkısı nasıl oldu?
İş büyüyünce evden çıkmam ve bir atölye kurmam gerekti. Profesyonel bakıp ihracat yapabileceğimi düşündüm. Makinalarım, düzenim her şeyim tamdı. Şirketleşmek için yani profesyonel adım için girişimci kadınlara yönelik proje iyi bir adım oldu, bana farklı şeyler kattı. Bunun yanında bir bankanın kadın girişimcilere yönelik bir eğitimi vardı. Kadına gerçekten bir şey katan harika bir eğitimdi o. İnsan kaynakları ve yönetim derslerine kadar birçok ders aldık.
Kadın girişimcilere yönelik destekler ve krediler hakkında ne düşünüyorsun?
İşimi büyütmek için nakde ihtiyaç duyduğum zamanlarda birçok desteği araştırdım. Sanırım art niyetli kişilerden kaynaklı fazla bir kısıtlama var bu konularda. Kendinin ve eşinin sosyal güvencesi olmazsa, şahsına kayıtlı malın mülkün olmazsa, sadece senin değil kocanın da olmazsa verilebilen krediler vardı. Karnını doyuramayan insan iş kurmaya cesaret edemez ki… Diğer seçeneklerde de paran ve işleyen düzenin varsa krediyi almak mantıklı oluyordu. Çünkü geriye ödediğin zaman düzenli ödeme yapman lazım. Eğer para akışında sıkıntı varsa bu krediler iyi değil. Kurumların oturmuş düzene sundukları destekler daha mantıklı gelmişti bana. Sıçrama noktasındaki desteğimi bu şekilde almadım ben… Sadece kendime ve işime güvenerek başladım.
Bu kurumlardan destek kredisi almadığına göre en çok merak edilen şey “nasıl başardığın” olacaktır sanıyorum.
Dükkanı tuttuğumda cebimde üç aylık elektrik ve kirayı karşılayacak param vardı. Yani sıfır sermaye! Cebimdeki bu parayla gidip babamla konuştum, ne yapayım diye… Babam bu parayı kaybedersem üzülüp üzülmeyeceğimi sordu. Bu iş için kaybedersem üzülmeyecektim. O zaman deneyip görmemi söyledi bana. En kötü ihtimalle denedim olmadı dersin, keşke deneseydim demek ömründe seni yiyecek en kötü şey olur, dedi. Başaracağıma inandığını ekledi. O konuşmadan sonra kimseye kulak asmadan dükkanı tuttum, adımlarımı attım.
Kostümlerini tasarlarken nelerden ilham alıyorsun? Bir tasarımı nasıl ortaya çıkarıyorsun?
Bana bunu hep soruyorlar ama doğrusu ben kafamın nasıl işlediğini bilmiyorum. Benden bir şey yapmamı istiyorlar, nasıl yapacağımı o an bilmiyorum ama yapacağımı biliyorum. Malzemelerin başına geçip nasıl yapacağımı düşünüyorum. Benden istenen şeyi elimdeki malzemelerle nasıl sorunsuz vücuda giydireceğimi düşünüyorum. Sanıyorum ben malzemeden ilham alıyorum.
Ödüllü birçok tasarımın var. En ilginç malzemelerle yaptıklarını düşünürsen hangileri aklına geliyor?
En iyi tasarım ödülünü alan saç aksesuarımı sütyenden yapmıştım. Yumuşatıcı kutusundan puf, kümes telinden saç aksesuarı ve takı yapmıştım. İşi ilk kurduğumda karton alacak param yoktu. Süt kutularını açıp yıkayıp onları karton olarak kullanıyordum. Onlardan envaiçeşit başlık yaptım mesela. Hırdavatçıya gidip hangi malzemeden ne yapabileceğimi düşünürüm. Kimse de ben malzemeyi söyleyene kadar onun neden yapıldığını anlamaz.
Müşterilerin sana güveniyorlar tabii ki; ancak ne çıkacağını ya da nasıl çıkacağını bilmemek onları tedirgin etmiyor mu?
Siz ne istiyorsanız yapabilirim, diyorum. Kağıda dökemiyorum bunu. Karşı taraftaki için çok da inandırıcılığı olmuyor belki. Ben çözüm odaklıyımdır. Mutlaka bir proje çıkar. Müşterilerim nasıl yapacağımı, neye para verdiklerini soruyorlar. Önce başına geçeyim de güzel bir şey çıkacak ama nasıl çıkacak ben de bilmiyorum, diyorum. Benim bu samimiyetim insanlara güven veriyor galiba.
Seni derneklerde ve sivil toplum kuruluşlarında da görüyoruz. Çalışmalarından bahseder misin biraz?
Dernekçiliği çok seviyorum. Göz önünde olmak, başkan olmak, yönetimde olmak gibi bir hırsım yok. Halen başkanı olduğum ancak fes etme aşamasında olduğumuz bir derneğimiz var: İzmirli Girişimci Kadınlar Derneği. Zamanında güzel işler, kampanyalar ve projeler ürettik. Dernek bir ekip işidir. Birtakım sorunlar sebebiyle biz bu işi iyi yürütemedik sonrasında. Dernek bana insan tanıma ve yönetim anlamında inanılmaz tecrübe kattı. Dernek sayesinde mahkemeye bile çıktım. İyi ki de olmuşum içinde.
İzmir’de kadın olmayı nasıl değerlendiriyorsun?
İzmir’de kadın olmak çok güzel… Kadınlar istediği gibi yaşayabiliyorlar. İzmir özgür bir şehir… yönetimsel sıkıntılar her zaman olabilir. Ancak başka bir yerde yaşamak istemezdim. İzmirli olmak ve İzmir’de yaşamaktan çok mutluyum. İzmir’de kendinin farkında olan kadın profili var. Güçlü ya da güçlü durmak isteyen kadınlar var. Bu bazen kadın hesaplaşmalarını doğuruyor sanıyorum. Çünkü kadında bir özgüven var ve öne çıkma isteği var. Tabii, özgüveni tam, bir şeyler başarmış, bir şeyler halletmiş kendiyle olan kavgasını halletmiş kadınlar da var.
İş dünyası açısından İzmir’i değerlendirmeni istesem…
İş anlamında İzmir çok zor bir şehir… Bir çalıştayda ünlü bir iş adamı şöyle demişti: İzmir’de ticaret yapıyorsanız ve bunu bir şekilde de olsa yapabiliyorsanız siz başarılısınız ve siz dünyanın her yerinde ticaret yapabilirsiniz. İzmir insanı zordur, keyfine düşkün, kaliteyi çok sever, kaliteyi ucuza değil bedavaya almak ister, demişti. Hakikaten böyle…
Kendi işini kurmak isteyen kadınlara ne önerirsin?
İşi bilmek, gece gündüz çalışmak, kendine inanmak… Sonrası bir şekilde çözülüyor.
Bundan sonraki planların ve hayallerin nasıl?
Ben işi daha çok sanatsal boyutuyla yapmak, deneyimlerimi paylaşmak, atölyeler vermek, işi öğretmek, istiyorum. Tutkuyla yaptığım işi yapıyorum çünkü. Ticaret boyutu yoruyor insanı. Yaratıcı kısmım tükensin istemiyorum. Tamamen bu işin keyfini çıkaracağım bir aşamaya geleyim; festivaller düzenleyeyim, kortejler düzenleyeyim, kuklalarım yürüsün istiyorum.
Bu işe başlarken hem sanatçı hem iş kadını olma düşüncem vardı. Ben sanatçı kısmıyla ilgileniyorum artık daha çok. Beni heyecanlandıran taraf o… Yan masada bir tiyatrocu olsun, bu tarafta bir yazar olsun, oturalım sohbet edelim. Hayat bir şekilde dönüyor işte, biz keyfini sürelim. Bizi besleyen de bu duygu. Birlikte konuştuğumuzda bir şeyler üretme isteği ortaya çıkıyor. Bu ortamı oluşturmalıyız İzmir’de. Bizim gibi insanlar olmalı. İzmir’de bu ortam oluşmalı…
* Bu Söyleşi İzmir Life Dergisi Temmuz 2016 sayısında yayımlanmıştır.