Carroll’u Nasıl Bilirsiniz?

Bir çay partisi hayal edin. Bir evin bahçesinde, ağaç altında kurulmuş geniş bir masa. Bir tavşan, bir şapkacı ve bir fındık faresi masanın aynı kenarına sıkışmış. Meraklı bir kız çocuğu yaklaşsın masaya. Adı Alice olsun. Uyuduğu için fare ses çıkaramasın ama tavşan ve şapkacı “Yer yok! Yer yok!” diye bağırsın Alice’i görünce; Alice “Yer çok!” diye karşılık versin; küçük bir atışma başlasın, sonra şapkacı çıksın bir bilmece sorsun: “Neden kuzgun yazı masasına benzer?”

Alice Harikalar Diyarında isimli hikâyenin meşhur çay partisi bölümünü başlatan bu sahneyi ilk defa yazdığında, Lewis Carroll da bilmecenin cevabını bilmiyormuş. O kadar çok kişi ona bu bilmecenin cevabının olup olamayacağını sormuş ki o da sonrasında akıl yürütmüş bu konu üzerinde… Sonuçta; kesin bir cevap sayılmamakla birlikte Carroll’a gayet “mantıklı” gelen bir cevap ortaya çıkmış. Kelime oyunlarıyla süslü, birden çok anlama çekilebilen, kendi içinde mantıklı, olabildiğince absürt bir cevap…

Bilmeceye sonradan bulunan bu cevabın özellikleri hem Alice kitaplarının hem de Lewis Carroll’un yaşantısını özetler nitelikte; kelime oyunlarıyla süslü, mantık ve fantezi dolu, katman katman açılan, cevabının kesinliğinden asla emin olunamayan…

Lewis Carroll kimimizin çok sevdiği, kimimizin çok saçma bulduğu bir hikâyenin, Alice Harikalar Diyarında’nın yazarı… Carroll birçok marifeti bir yaşama sığdıranlardan. Yazar, matematikçi, mantıkçı, papaz, aynı zamanda fotoğrafçı. Kelime oyunlarında usta, mantıkta ve fantezide çok yetenekli… Bu kadar yeteneği bir yaşama sığdırmış, ama bildiğimiz kadarıyla bir karaktere ve bir isme sığabilenlerden değil o. Hatta kimi eleştirmenler onun çift kişilikli olduğunu düşünüyor.

Gerçek adı Charles Lutwidge Dodgson. Biz onu daha çok Lewis Carroll adıyla tanıyoruz. Oysaki gerçek adıyla da yayımladığı 10’un üzerinde kitabı var.

Carroll; hakkında pek çok söylenti olan, rivayetlerinin ardı arkası kesilmeyen, 150 yılı aşkın süredir üzerinde konuştuğumuz, okuyup tartıştığımız, onu anlamak ve anlatmak için adına çeşitli enstitüler kurulan bir adam.

Bir İngiliz. Cheshire papazının oğlu. 1832 yılında, edebiyata ve yayıncılığa ilgisi olan, dergiler yayımlayan ve oyunlar sahneye koyan geniş bir ailede doğuyor. Matematik ve mantık ilgi alanına giriyor. Bulmacalar yaratmayı seviyor. Kroket oynamayı da…

Viktoryen dönemde yetişmiş biri Carroll. 11 yaşına kadar evde eğitim görüyor. Adeta inzivada. Bu dönemde değişik ve tuhaf kişiliği kendini ele vermeye başlıyor. Farklı icatlarla kendini oyalamasını, kendini ve ailesini şaşırtmasını başarıyor. Ailesine ait arşivlerde yazan, çok küçük yaşlarda okuduğu kitaplar karşımızda sıradan bir insan olmadığını bize kanıtlıyor. Carroll son derece zeki. Zaten hayatı boyunca çok da çalışmadan başarıyor.

Kekeme olduğu söyleniyor. Ancak Carroll burada da sanki iki kişiliğini birden sergiliyor. Çünkü söylentilere göre o, çocukların yanında son derece neşeli, konuşkan ve kendini rahatlıkla ifade edebilen biri; ancak yetişkinlerin yanında daha tutuk olduğu rivayet ediliyor.

Çok iyi şarkı söylediği, çok iyi hikâye anlattığı ve taklitte başarılı olduğu söylentileri de kekeme bir adama pek uygun düşmüyor.

Carroll oldukça kalabalık bir aileden geliyor. 11 kardeşler… Kendisi ailenin üçüncü çocuğu, en büyük oğlu…

12 yaşına geldiğinde iki sene Richmond School’a devam ediyor. Ardından dört sene boyunca Rugby School’a gidiyor, ancak burada başarılı ama mutsuz bir öğrencilik dönemi sürdürüyor. Ardından babasının eski okulu olan Christ Church, Oxford’a gidiyor.

Çocukken geçirdiği ateşli bir hastalık yüzünden bir kulağı duymuyor. 17 yaşında boğmaca geçiriyor ve ileriki yaşlarında göğüs hastalıklarından çekiyor. Ölümü de zatürre sebebiyle oluyor zaten 1898’de.

Carroll, akademik hayatında oldukça başarılı bir öğrenci. Çok donanımlı olması onu diğerlerinden ayırıyor ve dikkat çekici kılıyor. Matematik bölümünü onur öğrencisi olarak tamamlıyor. Ancak ciddi derecede dikkati dağınık biri…  Bununla mücadele ederken aldığı başarılar zekâsının ne kadar yüksek olduğunu bize bir kez daha gösteriyor.

1850’de girdiği Christ Church’ten mezun olduktan sonra, aynı okulda matematik derslerine girmeye başlıyor ve 26 yıl boyunca bu dersleri veriyor. Dodgson imzasıyla yayımladığı kitapları işte bu dönemlerde yazıyor.

Oxford’tan emekli olduktan sonra yani 49 yaşında kendini tamamen yazmaya veriyor. Yazı insanlığa sağlayacağı bir katkı onun için.

Tahmin edebileceğiniz üzere yazı hayatı okuma hayatı gibi küçük yaşlarında başlıyor. Kısa hikâyeler ve şiirler yazıyor. Aile dergileri ile başlayan yayımlama süreci başka dergilere de aktarılıyor. Alice’i yazmadan önce edebiyat çevrelerinde de kendini göstermeye başlıyor.

Kelime oyunlarında usta biri olduğunu söylemiştim. Hatta Lewis Carroll da gerçek isminden türettiği bir isim, bir oyun… Lewis Lutwidge isminin Latincesi Ludovicus’un İngilizceleştirilmiş hali… Carroll ise Carolus’a benziyor; Charles ismi bu kökenden geliyor.

Din ve felsefeye meraklı bir adam. Britanya Psişik Araştırma Derneğinin de kurucusu. Politik, dini ve kişisel konularda tutucu tavırlar sergiliyor.

Müzik ve sanata tutkulu. Uzun yürüyüşlere çıkıyor. İngiltere içinde gezilere ve tiyatrolara gidiyor. Sanatı o kadar yakından takip ediyor ki 1850’lerde yeni bir sanat şekli olarak ortaya çıkan fotoğrafa ilgi duyuyor.

O tarihten sonra iyi fotoğraflar çekiyor, kendinden iyi bir fotoğrafçı olarak söz ettirmesini başarıyor. Tabii, fotoğrafları da spekülasyonlar yaratıyor. Küçük kızların yarı nü fotoğraflarını çektiği söyleniyor. Fotoğraf koleksiyonunun %60’ının kayıp olması bu konuda kesin bir cevaba ulaştıramıyor bizi. Ve Carroll, 24 sene fotoğraf çektikten sonra fotoğrafı bir anda bırakıyor.

Çocukların yaratıcı dünyası ve hayal gücü Carroll’u her zaman etkilemiş. Çocuklara anlatmayı, onlara bilmeceler yaratmayı, onlarla çeşitli oyunlar oynamayı sevmiş.

Alice ve Alice’in iki kız kardeşiyle tanışması ise hayatının önemli anlarından biri olarak günlüklerinde yer alıyor. Harikalar Diyarını dolaşan Alice gerçek bir karakter. Carroll’un matematik öğretmenliği yaptığı kolejin müdürünün kızı Alice Liddell…

Alice ile arkadaşlıkları da Carroll’un hayatının gizemli parçalarından biri. “Carroll pedofili mi?” sorusunun cevabı da bir spekülasyondan ötesi değil. Alice’in annesinin sonraki yıllarda görüşmelerini yasaklaması ve Carroll’un günlüklerinde ilgili sayfaların yırtılmış olması tüm geçmişi bir muamma olarak bırakıyor.

Carroll’un farklı hikâyeleri olmasına, hatta en son iki ciltlik bir roman yazmasına rağmen Alice’in devamı niteliğindeki Aynadan İçeri dâhil hiçbir eseri Alice Harikalar Diyarında gibi bir başarıya ulaşmıyor.

Başta da söylediğim gibi bu hikâye kelime oyunları, mantık ve fantezinin iç içe geçmişliği, yeraltı ve yerüstü, akıl ve delilik, gerçek ve düş kavramlarının bir saçmalık zemininde birbirine karışmasıyla dünyada nice nesilleri etkiledi. Alt metinleri bir sürü kapıyı araladı, birçok sanat alanına ve sanatçıya ilham oldu. 19.yyda psikanaliz ortaya çıktıktan sonra hikâyenin masumiyeti de çok tartışıldı.

Bugünden baktığımızda Carroll bu dünyaya kıymetli bir eser ve birçok soru işareti bıraktı. Bu soruların kiminin cevabını bulabileceğiz, kimileri için sadece fikir yürüteceğiz. Yeter ki düşünmekten ve cevapları aramaktan hiç vazgeçmeyelim.

Fotoğraf: lewiscarroll.org

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s